Anasayfa / Makaleler / KİLİS KAYBETTİ DOĞUBEYAZIT KAZANDI…

KİLİS KAYBETTİ DOĞUBEYAZIT KAZANDI…

(Article 086-29.06.2015)

Nisan ayı içerisinde Kilis’te Suriyeli sığınmacıların barındığı Öncüpınar Kampını ziyaretimiz sırasında genç bir Vali yardımcısı ile tanıştım. İsmi Ulaş Akhan. Kilis Valisi Süleyman Tapsız’ın ekibinde yer alan çok değerli bir insan. Öncüpınar Kampı’nı Türkiye’de herkesin görmesi gerekiyor. Sadece bu kampta yaklaşık 25 bin insan barındırılıyor. Hem de ne barınma…

Mülteci kampı denilince genelde insanların aklına birbiri peşisıra dizilmiş çadırlar, çadırlar arasında çamurlu patika yollar, ellerindeki eski püskü plastik kaplarla su taşıyan insanlar, yüzüne gözüne sineklerin konup kalktığı yalın ayak dolaşan çocuklar, iskelete dönmüş çocuğuna emzirecek süt dahi veremeyen anneler, ellerindeki tabağa bir lokma yemek alabilmek için sırada bekleyen insanlar geliyor değil mi? Dünyada bu türden kampların örneği çok ama çok fazla. Yermuk, Cenin, Nablus bunlardan sadece bazıları.

BM’nin Batılı, Doğulu ve bir de Filistinliler olmak üzere üç ayrı mülteci tanımı var. Bu tanıma göre bir Filistinli mülteci Haziran 1946 ile Mayıs 1948 arasında Filistin’de yaşamış ise ve eğer 1948 Arap-İsrail Savaşı’nda hem evini, hem de yaşam alanını kaybetmişse bu kişiler ve onların çocukları Filistinli mülteci olarak kabul ediliyor. Bu tanıma uyan ve 1948 yılında Filistin’den göç edenlerin sayısı 914 bin kişi. Bu gün tüm dünyada 4 milyondan fazla Filistinli mülteci var. Bu mültecilerin yaklaşık üçte biri Ürdün, Lübnan, Suriye, Batı Şeria ve Gazze’de yaşıyor. Diğerleri ise dünyanın dört bir yanına dağılmış durumda. Ve çok acı bir durumdur ki Ortadoğu geneline yayılmış toplam 59 kampta bu mültecilerin önemli bir kısmı 56 yıldan beri çadırlarda yaşıyor.

Ürdün’de 13 kamp ve kayıtlı 1 milyon 900 bin mülteci var. Bunların sadece 307 bin 785’i kamplarda kalıyor. Lübnan’da 12 kamp, 394 bin 532 kayıtlı mülteci var ki bunların sadece 223 bin 956’sı kamplarda kalabiliyor Suriye’de 10 kamp, 413 bin 827 kayıtlı mülteci, Batı Şeria’da 19 kamp, 665 bin 246 kayıtlı mülteci, Gazze’de 8 kamp, 922 bin 674 kayıtlı mülteci bulunuyor. Üstelik hiçbir ülkenin vatandaşı olmayan Filistinli mülteciler iş ve ev sahibi de olamıyorlar. Çoğu, kötü şartlardaki mülteci kamplarında yaşıyor. Bu kamplarda yaşayanlardan birisi olan Wadiya Abu-Hani ömrünü şu şekilde özetliyor; “Ben dünyaya geldim geleli kendimi hep yiyecek kuyruğunda hatırlıyorum. Çocukluğum hep un, şeker, ekmek sıralarında beklemekle geçti. 10 yıl bu çadır kamplarda kaldık. 55 yıldır Filistin’deki köyümüze dönemiyoruz. Bizi civardaki okullara yerleştirdiler, buralar bize saray gibi geldi. Bir çatımızın olması bizi çok mutlu etti. Düşünün ki yiyecek-içeceğin olmadığı dağlık bir bölgede çadırda yaşıyorsunuz. Bir ekmek bulmaya çıktığınızda ve geri döndüğünüzde çadırınızı bulamayabiliyorsunuz. Biz böyle bir ortamda büyüdük işte. BM’nin sadaka gibi verdiği yiyeceklerle hayata tutunmaya çalıştık?”

Usame el-Terkini ise şunları anlatıyor; “Annem ve babam göç sırasında 2 kardeşim ölünce yemin etmişler: Çok çocuk yapıp Filistin halkının nüfusunu çoğaltmak için. Bu çadır kampında 5 erkek, 4 kız çocuğu yapmışlar. Bütün aileler benim ailem gibi yaptı. Bu, bizim için bir semboldü artık. O kadar çok kaybımız vardı ki; bizi yok etmek isteyenlere inat, eskisinden daha fazla çoğalacaktık.”

Ülkelerinden yarım asırdır uzakta yaşayan Filistinli mültecilerin en büyük hayali bir gün yeniden topraklarına geri dönebilmek. Ancak bu ihtimal şimdilik çok uzak görünüyor.

Ürdün’de ki kampların durumu da bundan farklı değil. 13 mülteci kampında 1.9 milyon mülteci yaşıyor. 1948 mültecileri Zerka, İrbid, el-Hüseyin, Madaba, Wihdaat kamplarında, 1967 mültecileri ise Talbiya, Hıttın, Bakaa, Ceraş, Souf, Husun, Hinikeen, Hayy el-Amir’de yaşıyorlar.

Wihdaat mülteci kampı, 477 dönüm üzerine kurulmuş. Fiili olarak yaşayan mülteci sayısı 200 bin ancak resmî olarak yardım alan mülteci sayısı sadece 44.395 kişi. Burada yaşayan Filistinliler 1948 mültecileri olup, kısa adı UNRWA olan Birleşmiş Milletler Mültecilere Yardım ve Yerleştirme Ajansı’na kayıtlı. Ve bu ajansın sağlık ve eğitim gibi imkânlarından yararlanıyorlar. 200 bin kişinin yaşadığı bu kampta sokaklar yer yer basılmış toprak veya çakıldan ibaret. Bu sokaklarda insanlar, özellikle de gençler, bir aşağı bir yukarı volta atıp duruyor. Hemen herkes işsiz. Kanalizasyonun ne olduğunu bilen bile yok. Çadırlar arasına kazılmış ve bir yerlere doğru akıp giden pis su kanallarına konup kalkan sinek ve böceklere ise aldırış eden bile yok.

Afrika’da, Uzakdoğu’da, Kafkasya’da, hatta Avrupa’nın göbeğindeki Yunanistan ve İtalya’daki mülteci kamplarında da durum hiç farklı değil. Bugüne kadar dünyanın herhangi bir köşesindeki mülteci kampını ziyaret edip de olumlu izlenimle dönen tek bir insan göremedim.

Mülteci kampı denilince benim aklıma hep; çadırlar, her şeyden habersiz yalınayak çamur içinde koşuşturan çocuklar ve yemek kuyruğunda bekleyen insanlar gelirdi. Ta ki Kilis’teki mülteci kamplarını ziyaret edinceye kadar. Nisan ayındaki ziyaretimiz sırasında izlenimlerini okurlarımla paylaşmıştım. Öncüpınar kampına Kilis Valisi Sayın Süleyman Tapsız ve Cumhurbaşkanı Ekonomi Başdanışmanı Dr. Cemil Ertem ile birlikte gitmiştik. Kampta 25 bin kişi yaşıyordu ve sığınmacıların her ihtiyacı Türkiye tarafından karşılanıyordu. Yolların tamamında parke taş döşeli ve her taraf pırıl pırıl. Çöp toplama ve temizleme araçları 24 saat kesintisiz hizmet veriyor. Kampın bu durumu sizi daha ilk andan itibaren etkiliyor. Kampta ilk aşamada 15 bin kişinin barınacağı 25 metrekarelik çelik konteynerler inşa edilmiş. Ancak Suriyelilerin geniş aile yapısı ve bölge ikliminin sıcaklığı dikkate alınarak daha büyük metrajlı çift katlı konteynerler de yapılmış. Yeni yapılan çift katlı konteynerler de bir ailenin ihtiyaç duyacağı hemen her şey düşünülmüş. Mutfağı, tuvaleti, salon ve odasıyla bir aile için çok ideal. Kamp içerisinde ise dünyanın hiçbir mülteci kampında göremeyeceğiniz güzellikte ve incelikte psiko sosyal destek merkezi, ilköğretim okulu, lise, çok sayıda kreş, TÖMER ve teknik koordinasyon merkezleri inanılmaz bir özveriyle hizmet veriyor. Yolda yürüyen insanların Türkiye’ye ve Türk insanına duydukları sevgiyi tarif edebilmek mümkün değil.

Kamplarda barınan kadın ve kızların geleneksel el sanatlarını paraya dönüştürmelerine yönelik hizmetler de unutulmamış. Ziyaretimiz sırasında halı dokuma tezgahlarında, tekstil ve dikiş makinelerinin başında ekmeğini kazanmaya çalışan 15 yaşında kızlarda vardı 70 yaşında ninelerde. Savaşta anne babasını kaybetmiş minicik çocuklara verilen kreş hizmetinin önemini ve güzelliğini ise ancak görerek anlayabilirsiniz.

Kamplarda çalışanların özverisini ve sığınmacılara gösterdiği sevgi ve sıcaklığı tarif edebilmek ise mümkün değil. Burada savaş sırasında travma yaşayan insanlara psikolojik destek hizmeti sunulmakta. Kadınlara ve kızlara çeşitli meslekler öğretilmekte. Kamp içinde orta ölçekli bir halı dokuma tesisi bile kurulmuş. Dokunan halılar satılıyor. Geleneksel Halep dokumaları, elişleri, resim ve heykel çalışmaları yapılıyor.

Kamplarda çamaşır yıkamak için ayrı bir birim oluşturulmuş ve herkes haftanın belirli günlerinde randevu usulüne göre çamaşırlarını yıkıyor. Yan yana dizilmiş çamaşır makinelerinde hiçbir itiş kalkış olmadan insanlar çamaşırlarını rahatlıkla yıkabiliyor. Üstelik deterjanlar da devletten. Konteynerlerde herhangi bir elektrik ve su arızası olduğunda insanlar teknik koordinasyon merkezine başvuruyor ve sorunlar en kısa zamanda gideriliyor.

Tüm bu hizmetleri bir başarı hikâyesine dönüştüren kahraman ise Kilis Valisi Sayın Süleyman Tapsız ve onun değerli ekibi. Türkiye Cumhuriyeti’nin yetiştirdiği son derece kıymetli ve ender devlet adamlarından biri olan bu gönül insanının, anne babasız kalmış minik çocuklara sarılışını ve onların başını okşamasını görmenizi isterdim. Vali beyin yetim çocuklarla kurduğu o sevgi bağını görünce Şeyh Sadi Şirazi’nin yetimler için kaleme aldığı manzumu aklıma geldi; “Boynu bükük bir yetim gördüğün zaman, onun karşısında kendi evladının yüzünü öpme. Yetim ağlayınca nazını kim çeker? Öfkelenince kimler hoş görür? Aman, dikkat et de ağlamasın; yetim ağladığı zaman Arş titrer. Esirgeyerek onun gözyaşını sil; şefkatle yüzünün tozunu al. Eğer başından gölgesi gittiyse, onu kendi gölgenle besle.”

Ahmet Güven’in “Mültecilik Zor İş” isimli bir şiiri vardır. Orada şöyle der; “Mültecilik zor iş be ihtiyar; Uykularım sürgün; Düşlerim sürgün; Bir ben bilirim ne haldeyim; Bir de sen.

Evet! Mültecilik çok zor bir iş. Allah hiç kimsenin başına vermesin.

Ancak Kilis’te tüm bu olumsuz duygulardan kendinizi arınmış hissediyorsunuz. Kilis’in Öncüpınar ve Mercidabık kamplarında yaşayanların birçoğu kendi ülkelerinden daha iyi şartlarda yaşadıklarını açıkça ifade ediyor ve binlerce defa teşekkür ediyorlar.

Ramazan ayındayız. Huzurlu bir şekilde dini vecibelerimizi yerine getirebiliyoruz. İftar vakti çoluk çocuğumuzla bir masa etrafına oturup orucumuzu açabiliyoruz. Bizim sahip olduklarımıza inanın dünyanın birçok yerinde yüz milyonlarda insan sahip değil.

Filistin’de Batı Şeria, Nablus ve Cenin’de ve adını sayamadığımız diğer onlarca kampta, Suriye’de, Afganistan’da, Irak’ta sahurlarda, iftarlarda, namazlarda, kandillerde, bayramlarda ve daha nice günlerde birbiri peşi sıra bombalar patlıyor, insanlar sadece o an için aldığı nefese şükredebiliyor. Çünkü bir saniye sonra ne olacağını hiç kimse bilmiyor.

Suriyeli kardeşlerimize insana yaraşır şekilde hizmet sundukları ve bu işi hiç kimsenin başına kakmadan yaptıkları için Kilis Valisi Süleyman Tapsız ve değerli ekibine binlerce defa teşekkür ediyorum.

Bugün 2015 yılı Kaymakamlar Kararnamesi yayınlandı ve Kilis Vali Yardımcısı Ulaş Akhan’ın Doğubeyazıt Kaymakamlığına atandığını öğrendim. Sanki içimden bir parça koptu. Sayın Akhan son derece değerli bir insan.

Öncüpınar kampında sergilediği hizmetlerle eşsiz bir başarı hikayesi yazan Ulaş Akhan’ın Kilis’ten gitmesi bizim için bir kayıp, ancak Doğubeyazıt için müthiş bir kazanç olacak. Devletini ve milletini her şeyin önünde tutan ve gelecekte çok önemli mevkilerde olacağına inandığım bu mutena devlet adamına yeni görevinde başarılar diliyorum.

Allah yolunu ve bahtını açık etsin…

Bunada Bakın

SİZLER; MUSTAFA KEMAL’İN DEĞİL ASKERLERİ, İTİNİN PİSLİĞİ BİLE OLAMAZSINIZ…

(Article 258 – 05.09.2019) Son dönemde Türkiye’de yaşanan bazı olaylar toplumun giderek kutuplaştığını ve bu …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hacker Blog Hack Haber