(Article 180-08.07.2017)
Bundan yıllar önce 1984’de Londra’ya gittiğimde şehrin birçok sinemasında hep aynı filmin oynadığını gördüm. Beş kuruş para ödemeden beleş bedava seyredebildiğiniz bu filmin adı “Midnight Express” idi. ASALA militanlarının birbiri peşi sıra büyükelçi ve konsoloslarımıza silahlı terör saldırıları düzenlediği ve Ermeni diasporasının Türkiye aleyhine oldukça etkin olduğu yıllardı. Bugün birçok kimse o yılları hatırlamaz ama gerçekten çok kötü yıllardı. Marble Arch’da bir dil okuluna gidiyordum ve derse giren hocalardan birinin, bu filmle ilgili olarak soru sorduğu bir öğrencinin; “If I ever meet a Turk, I’ll kick their brains out” (Eğer bir Türkle karşılaşırsam beynini tekmeleyerek dışarı çıkartacağım) diye cevap verdiğini de çok iyi hatırlıyorum.
Ben bu filmi yıllar sonra izledim. Ermenilerin Türkiye’yi yıllar boyu karalamak için açıkça desteklediği bu filmin konusunu kısaca anlatmak istiyorum.
Billy Hayes 1970 yılında 23 yaşında bir öğrenciyken tatil için geldiği İstanbul’da, Türkiye’den ayrılmak üzere uçağa bineceği sırada şüpheli tavırları nedeniyle üzerinde esrarla yakalanır ve hapse atılır. Bir kaç yıl hapis cezası alır ancak bu karar Yargıtay’ca bozularak müebbete mahkûm edilir. 1975 yılında İmralı’da yatarken hapisten kaçmayı başarır ve Yunanistan üzerinden Amerika’ya döner. Sonrasında başından geçen bu olayı Midnight Express (Geceyarısı Ekspresi) ismiyle kitap haline getirir ve onun bu kitabı Oliver Stone tarafından senaryolaştırılarak 1978’de Alan Parker tarafından filme çekilir.
Kitabın ve filmin ismi ise hapishanede geçen bir sahneden alıntılanır. Mahkûmlardan biriyle konuşurken, diğer mahkûm Hayes’e: “Kaçmak istiyorsan Geceyarısı Ekspresi’ne binmelisin” der. Hayes de o trene nasıl ve nereden binebileceğini sorar. Halbuki Hayes’in tutuklu kaldığı yer bir adadır ve Geceyarısı Ekspresi oraya hiç uğramamaktadır. Filmdeki hapishane sahneleri ise Malta’nın Valetta isimli liman şehrinde çekilir.
Billy Hayes yıllar sonra “suçlu” olduğunu, esrar içmenin ve kaçırmanın suç olduğunu ve yakalandığı taktirde ceza alacağını bildiğini, filmin senaryosunu yazan Oliver Stone ise kitabın aslına sadık kalmadığını, o tarihlerde genç bir yönetmen olarak Vietnam’da yaşananlara karşılık öfkeyle senaryoda değişiklikler yaptığını, bu arada Türkleri de kötü biçimde yansıttığını itiraf eder.
İmralı’da hapis yatarken kaçmayı hep düşündüğünü, bir gün şiddetli bir fırtına patladığını, yüzerek Bandırma’ya geçtiğini, oradan İstanbul’a gittiğini, bir arkadaşında saklanmayı umduğunu ancak onu bulamadığı için Edirne’ye geçtiğini ve oradan da Yunanistan’a kaçarak Amerika’ya döndüğünü anlatır.
Billy Hayes ile yıllar sonra bir röportajda filmin ana karakterlerinden biri olan kötü gardiyan Hamit’i öldürüp öldürmediği sorulur. Hayes; “Ben katil değilim, ben bir esrar kaçakçısıyım, aptal bir esrar kaçakçısıyım. Ancak hapishanede Hamidu dediği (Hamit olmalı) bir sadist gardiyanın olduğunu, bu adamın hiç bir mahkûm tarafından sevilmediğini ve işkenceci birisi olduğunu” anlatır.
Geceyarısı Ekspresi filminin verdiği zararı Türkiye uzunca süre atlatamadı, halâ da atlatmış sayılmaz. Batılılar bizi bu filmle tanıdı desek hiç de yanlış olmaz.
Peki bu filmi niçin anlattım. Gelelim şimdiki meseleye.
Geçen hafta içerisinde Facebook ve Twitter takipçilerimden oluşan ve Roma’da yaşayan bazı Türk sivil toplum örgütü mensuplarına, FETÖ ve 15 Temmuz Darbesinin arkasındaki gerçekleri anlatan bir konferans vermek için gitmiştim.
Bugün ise Türk Hava Yolları’nın 13.40 uçağıyla Roma’dan İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’na giriş yaptım. Saat 17.55 sularında uçaktan inip pasaport kontrolüne doğru yürümeye başladığımızda önümüzde inanılmaz bir kuyruk olduğunu gördük. Pasaportlara giriş damgası vurulan bankolar uzaktan görülmüyordu bile. Adım adım ilerleyerek saat 18.35 gibi ancak 150 metre yürüyebildik. Bebeklerin, çocuklu annelerin ve yaşlıların durumunu lütfen bir hayal edin.
Bu arada 32 kontrol noktasından sadece 5 tanesinde pasaport polisinin görev yaptığını diğerlerinin boş olduğunu fark edince, “Pasaport polisleri nerede? Binden fazla insan, bebek, çoluk çocuk burada saatlerdir beklerken sadece beş kişinin görev yapması bu millete karşı saygısızlıktır ahlâksızlıktır” diye bağırdım. Polisler söylediklerimi dikkate dahi almadılar. Ardından birkaç defa daha bağırınca 20 numaralı pasaport kontrol bankosunda görev yapan polis bankodan dışarı çıktı, uzaktan bana dik dik baktı ve bir başka polisi çağırıp, daha önce boş olan 19 numaralı kabinde pasaportları birlikte damgalamaya başladılar. Bu arada sürekli olarak birbirlerine beni göstermeye başladılar. Ben de uzaktan elimi kaldırarak, burada olduğumu istiyorlarsa beni alabileceklerini söyledim. Sıra bana geldiğinde 20 numaralı bankoda görev yapan pasaport polisi benim pasaportumu aldı ve bir başka polisi çağırıp benden şikayetçi olacaklarını söyledi. Bu arada 19 numaralı bankoda görev yapan polis, bana karşı oldukça ahlaksız ve seviyesiz sözler sarf etmeye başladı ki bu konuşmaların tamamı kayıt altındadır. Kendilerine “ahlaksız” dediğimi ve devlete hakaret ettiğim için benden şikayetçi olduklarını söylediler. Halbuki ben ne oradaki herhangi bir memura ne de devlet aleyhine tek bir olumsuz cümle sarf etmemiştim.
Hülasa arkamda binlerce kişi sıra beklerken gözaltına alındım. Pasaport memuru benim pasaportuma giriş mührü vurmadığı için bu duruma itiraz ettim ve “öncelikle Türkiye’ye girişimi yapın” dedim. Bunun üzerine 19 numaradaki polis “bize emir veremezsin” tarzında agresif cümleler sarf etmeye devam etti. Eşim ve oğlum da pasaport sırasında olduğu için kendileriyle fazla söz dalaşına girmemeye gayret gösterdim.
Pasaportumu alan polisle beraber sol taraftaki idari bölüme gittik ve beni aşırı derecede sigara kokan bir odaya koymaya çalıştılar. Bu duruma itiraz ettim ve “hürriyeti tahdit” suçu işlediklerini, savcılık talimatı olmaksızın beni gözaltına alamayacaklarını söyledim. Bu arada “Biraz bekleyeceksin beyefendi!” diyerek ukalaca ve bir polis memuruna yakışmayacak tarzda lakayt davranışlar sergilediler.
Ben yapacakları işlemi beklerken, eşim ve oğluma da 19 ve 20 numaralı pasaport bankosunda görevli polis memurlarınca seviyesizce ve ahlaksızca davranışlar sergilendiğini öğrendim. 20 numaradaki polis, eşime benim yakınım olup olmadığını soruyor ve eşim olumlu yanıt verince, 19 numaralı bankoda oturan polis, başını sallayarak benimle ilgili olarak eşime; “Onun ağzına sıçacağım. Ağzına sıçmasını bilirim. Burada ses kayıtları var, ona gününü göstereceğim” şeklinde yanıt veriyor. Eşimin: “Siz ne biçim konuşuyorsunuz böyle?” demesi üzerine, yine 19 numaralı bankoda görev yapan polis: “Fazla konuşma gerizekâlı çek git buradan göreceksiniz gününüzü” diye cevap veriyor. Bu arada 20 numarada görev yapan polis “Sağlam” soy ismini görünce oğlumun da pasaportuna el koyuyor ve 19 numaradaki polisle beraber onu da tehdit ediyorlar.
Gözaltında tutulduğum esnada polislerden Savcılık makamının gözaltı kararını istedim. Aradan yaklaşık yarım saat geçtikten sonra ismini ve ünvanını bilmediğim bir polis gelip mesleğimi ve nereden geldiğimi sordu. Öğretim üyesi olduğumu, dışarıda binlerce kişinin kuyrukta beklediğini, bu durumun insanlara karşı bir saygısızlık ve ahlaksızlık olduğunu, binlerce kişinin gözü önünde benim gözaltına alınmamın, yurtdışından Türkiye’ye gelen vatandaşlar nezdinde Türk polisine karşı hoş bir algı yaratmadığını anlattım. Görevli polis, Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü dolayısıyla çok az sayıda polisle hizmet verdiklerini söyleyince, ben; “Eğer böyle bir durum gerçekten varsa çıkın insanlara aynen bu şekilde anlatın, o zaman hiç kimse itiraz etmez, gıkı bile çıkmaz” dedim. Sonrasında pasaportumu iade ederek beni serbest bıraktılar.
Ez-cümle; ortada ciddi bir aymazlık ve seviyesizlik olduğu kesin. Benim söylediğim her şeyin kayıtlı olduğundan eminim. 19-20 numaralı pasaport kontrol bankolarında 08 Temmuz 2017 tarihinde saat 17.55-18.30 saatleri arasında görev yapan polislerin, hem benimle hem de eşim ve oğlumla yaptığı tüm konuşmalar kayıt altındadır. Ben bu polislerin normal bir polis olduğuna ve benim ülkemin polisi olduğuna asla inanmıyorum. Vatandaşa karşı bu kadar saygısız, ahlaksız, kin ve nefretle hizmet veren kişileri kolluk gücü yapmak “ateşle barutu” yan yana koymakla eşdeğerdir.
Bankoda yaptığı konuşmaları kayıt altında olan ve “benim ağzıma sıçacağını” yüzlerce kişinin önünde eşime karşı dile getiren 19 numarada görevli polisi ise, eğer “kıçına güveniyorsa” iddiasını icraata davet ediyorum.
İçişleri Bakanı’na, İstanbul Valisi’ne ve İstanbul Emniyet Müdürü’ne açık çağrımdır.
İçi nefret dolu bu tür kişileri pasaport kontrol noktaları bir yana, mümkünse mahalle bekçisi bile yapmayın. Ben ne devletime ne de oradaki herhangi bir memura asla hakaret etmedim. Binlerce insan kuyrukta beklerken, 32 kontrol noktasından sadece 5 tanesinin açık olmasının vatandaşa karşı büyük bir saygısızlık ve ahlaksızlık olduğunu dillendirdim.
Konuşma kayıtlarını lütfen dinleyin ve “oraya buraya pislemeyi” kafasına koymuş, nezaketten yoksun, benden dolayı eşimi ve oğlumu tehdit edip hakaret eden bu memur hakkında gereğini yapın.
Devletin verdiği silaha, mevki ve makama, oradaki polis arkadaşlarına güvenerek ve birbiri peşi sıra talimatlar vererek bana ve aileme karşı erkeklik taslayan 19 nolu pasaport kontrol bankosundaki polis hakkında söylenecek o kadar şey var ki…
O polisin ismini, cismini, cibiliyetini, CEMAATİNİ, abisini, bacısını, imamını, hocasını bilmiyorum ama eğer ilgilenip gereğini yapan olursa adresim; mehmethakansaglam@mynet.com ‘dur.
Ben Kilisliyim. Kilis’te kadına ve çocuğa laf söyleyip tehdit eden adamı adamdan saymadıkları gibi, haddini çok aşarsa sümbülüne püskül bağlar, etek giydirip köçek gibi oynatırlar. Ancak şükretsin ki burası Kilis değil İstanbul, devir de eski devir değil.
FETÖ ile mücadele eden benim gibi bir adamın başına bunlar gelip sorgusuz sualsiz tutuluyorsa, normal vatandaşın vay haline.
Bu arada ben gözaltına alınırken arkada bekleyen binlerce kişinin sus pus olduğunu, bazı kişilerin yurtdışından gelen işçi ailelerine “referandumda evet verdiniz olacağı buydu” şeklinde sözler söylediğini de belirtmemde fayda var. İnsanların sıcak yaz mevsiminde pasaport kuyruklarında saatlerce bekletilmek suretiyle, Hükümet ve Erdoğan aleyhine kışkırtılması acaba yeni bir oyunun parçası mı?
Sahi… Bu adam kimin polisi?
Not: Aslında böyle bir yazı yazıp Emniyet mensubu arkadaşları şikayet etmek istemezdim ama, kendilerini defalarca uyarmama ve bu yaptıkları haksızlığı kamuoyuna ifşa edeceğimi ifade etmeme rağmen, benimle dalga geçer mahiyette “istediğini yap” deyip pervasızca hareket ettikleri için bu haksızlığı yazmaya karar verdim.
Dr. Mehmet Hakan SAĞLAM
Gecmis olsun hocam