Anasayfa / Makaleler / 17 NİSAN’DAN İTİBAREN AK PARTİ’DE DEPREM YAŞANACAK…

17 NİSAN’DAN İTİBAREN AK PARTİ’DE DEPREM YAŞANACAK…

(Article 148-06.04.2017)

2002 yılında AK Parti’nin iktidara geldiği yılları lütfen hatırlayın.
Ülkede büyük bir ekonomik kriz ve çöküş yaşanmış, 27 banka kapanmış, onbinlerce ticari işletme kapanmış, milyonlarca insan işsiz kalmıştı. Türk parası, üzerindeki bol “sıfırlar”dan dolayı tanınmaz hale gelmiş, Türk insanı kendi ülkesinde gelecek göremediğinden ülkesini terk edip başka ülkelere gitmenin yollarını arar hale gelmişti.
İşte o günlerin belirsizliklerle dolu “kaotik” ortamında, Milli Görüş geleneğinden gelen AK Parti kadroları, Türk insanına bir can simidi gibi göründü ve neticede AK Parti %34,63 oy oranı ile tek başına iktidara geldi. Bu oran, 2004 yılında yapılan milletvekili genel seçimlerinde %41,67’ye, 2007’de %46,58’e, 2011’de ise %49,90’a yükseldi. Bu yükseliş trendi 7 Haziran 2015 genel seçimlerine kadar kesintisiz devam etti ve nihayetinde AK Parti’nin oyları birdenbire %40,86’ya geriledi.

Şimdi 2002 yılına geri dönelim.

AK Parti, Milli Görüş geleneğinden gelen bir parti olarak Refah Partisi ve Saadet Partisi tabanının %15 ilâ %17 arasındaki kemik oyunu zaten arka cebinde taşıyordu. 1994-2001 yılları arasında ülkeyi kör topal idare eden ANAP, DYP, DSP, Refah, Saadet ve MHP’li koalisyon hükümetleri, 1999 Marmara Depremi ve sonrasında giderek derinleşen köklü ekonomik sorunların altından kalkamaz hale gelince havlu atmak zorunda kalmıştı.
2002 genel seçimlerde AK Parti %34,28 oy oranı ile 363 milletvekili çıkartırken, CHP %19,39 oy oranı ile 178 milletvekili çıkarabildi. Türkiye’nin en eski ve köklü partileri ise barajın altında kaldı ve hatta bazıları tarih sahnesinden silinip gitti. 2002 seçimlerinde DYP %9,54, MHP %8,36, Genç Parti %7,25 oy alırken, ANAP %5,13, Saadet %2,49, DSP %1,22, BBP %1,02 oy alıp baraj altında kaldı.

Bu tabloda dikkat çeken en önemli nokta bence Saadet Partisi’nin aldığı %2,49’luk oy oranıydı. “İslami Muhafazakâr” oylar AK Parti’nin kemik oyu haline dönüşürken, koalisyon hükümetlerinden “İllallah” eden farklı siyasi düşünceye sahip milyonlarca insan, AK Parti’nin “geçici” veya “ödünç” oy veren kesimini oluşturdu. Recep Tayyip Erdoğan’ın partisi ekonomik ve sosyal konulara ek olarak demokratikleşme hususlarında da başarılı olunca, “geçici” veya “ödünç” nitelikteki oylar zamanla “kalıcı” nitelik taşımaya başladı ve zaman içerisinde gelen ilavelerle partinin oy oranı %49,90’lara kadar yükseldi. Hatta 2013 Gezi Olayları ve 17/25 Aralık 2013 Yargı ve Emniyet Darbesi bile partinin oyunu geriletmediği gibi, aksine yükselmesine sebep oldu.

Ancak şu da var ki 2011 yılından sonra AK Parti’de görünür bir değişim yaşandı ve Parti gittikçe kendi içine kapanmaya başladı. Milli Görüş kökenli kişiler el üstünde tutulup hemen her kademede etkin konuma getirilirken, geri kalan kitleler AK Parti’den dışlandı.

7 Haziran 2015 seçimlerinin iki ay öncesinde AK Parti’ye çok yakın bir işadamını ziyarete gitmiş ve kendisine; “Sizler kendi içinize gittikçe daha fazla kapanıyorsunuz ve Milli Görüş kökenli olmayan kim varsa onların tamamını dışlıyorsunuz.

Ben ilk oyumu 1983 yılında Turgut Özal’ın Anavatan Partisi’ne vermiştim. Sonraki yıllarda diğer partilere oy verdiğim de oldu. Ama ülkemin kısır siyaset döngüsünden kurtulması, ekonomik açıdan zenginleşmesi, itibarının artması ve büyüyüp kalkınması için 2002 yılından beri AK Parti’ye oy veriyorum. AK Parti’ye oy vermiş olmam benim Milli Görüş çizgisine yaklaştığım anlamına gelmez, gelmemeli de. Size göre iki türlü AK Partili var. Milli Görüş çizgisinden gelen “gerçek” AK Partililer ve bu görüşe mensup olmayan “çakma!” AK Partililer. Bizler sizin deyiminizle AK Parti’ye sonradan “kaynak” olan kişileriz. Amiyane tabirle bizlere “dönme” veya en iyi tabirle şu veya bu sebeple partisini “satıp” AK Partiye gelen kişiler gözüyle bakıyorsunuz. Sizinle bizim genetiğimiz asla uyuşmuyor, dahası bizleri asla kabullenemiyorsunuz. Bunun hatalarını ve sonuçlarını genel seçimlerde çok acı şekilde yaşayacaksınız” demiştim.

Sonuçta AK Parti açısından bir hezimet yaşandı ve meclis çoğunluğunu kaybetti. AK Parti’nin tek başına iktidara gelmesi için gereken 276 milletvekilini çıkartamaması yabancı basında şu şekilde yer bulmuştu;

  • Wall Street Journal: “AK Parti hezimete uğradı”
  • İsrail Haaretz: “Seçimler, Sultan’ın rüyasını kâbusa döndürdü”
  • İsrael Today: “Erdoğan gitti, artık daha güçlüyüz”
  • The New York Times : “Erdoğan bu seçimlerle karaya oturdu”
  • İtalyan La Republica : “Yeni bin yılın Selahaddin Eyyübi’si son metroda durduruldu. Hilal ülkesi (Türkiye) için bir devrim”
  • Bild: “Erdoğan’a fren”
  • Frankfurter Allgemeine Zeitung (FAZ): “Erdoğan’ın partisi çoğunluğu kaybediyor”
  • ZDF: “Cumhurbaşkanı Erdoğan irtifa kaybetti”
  • Telegraph: “Recep Tayyip Erdoğan’ın daha fazla güç hayalleri yıkıldı”.
  • Financial Times: “Erdoğan kötüye gidiyor. AK Parti 13 yıllık iktidarından sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan hayret verici bir darbeyle parlamentoda çoğunluğu kaybetti.”
  • Corriere Della Sera: “Sultan Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’yi otoriter bir başkanlık sistemine dönüştürme hayali sekteye uğradı.”

Sadece dış basın değil o günlerde ortalık yerde; “Diktatörü devirdik, Sultanın sarayını başına geçirdik!” şeklinde nara atan eblehler, bugünlerde de “Anayasa’yı değiştirmeyeceğiz, HAYIR’da HAYIR VARDIR” sloganıyla 21. Yüzyılın Türkiye’sinde iktidara gelmeyi hayal etmektedirler.

AK Parti, 7 Haziran seçimlerinde onbinlerce kişi arasından 550 kişiyi aday olarak belirleyip, bunlarla seçime girmişti. Ancak bu adayların birkaç tanesi hariç neredeyse hiç biri, seçim süresince maalesef çalışmadı. “Saldım seni çayıra Mevlâm seni kayıra” misali kamuoyunu ikna etme görevi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sırtında kalmıştı.
18 Maddelik Anayasa Değişikliği referandumu sürecinde de, AK Parti tayfasında tıpkı 7 Haziran 2015 seçimlerindeki miskinliği görüyorum.
Sokaklarda ve meydanlarda asla seçim heyecanı yok. Sayın Erdoğan ve Binali Yıldırım her şeyi sırtlanmış durumda.

Ey AK Partili Bakanlar, Milletvekilleri, Belediye Başkanları ve Meclis Üyeleri!

  • Ayıp ediyorsunuz!
  • Yazık ediyorsunuz!
  • Ekmek yediğiniz kaba pisliyorsunuz!
  • Bu şekilde “Yan gel yat Osman!” tavrıyla oy toplayamazsınız.

Türkiye’deki politik istikrar ve başarının arkasına saklanıp, çok önemli işler yapıyormuş pozlarına girmekten vazgeçin.

  • Fındık kadar beyninizle ancak kendinizi kandırabilirsiniz.
  • Ve şunu hiç unutmayın ki; ne yapıp yapmadığınızı herkes çok iyi biliyor.

Devletin politik, siyasi, mali ve finansal kurumlarının başında bulunan kişiler bugün ciddi şekilde “metal yorgunluğu” yaşıyor. “Benim alternatifim yok, ben gidersem AK Parti biter, Türkiye çöker” düşüncesine sahip olan insanların değiştirilme vakti gelmiştir.

Unutmayalım ki koskoca bir yolcu uçağının düşmesine ve 350-400 insanın ölmesine sebep olan şey; metal yorgunluğundan dolayı mukavemetini kaybeden küçücük bir perçin parçasıdır.
16 Nisan akşamı sandıklardan EVET de çıksa HAYIR da çıksa, emin olduğum tek bir şey var o da; AK Parti’nin tüm birimlerinde çok ciddi bir temizliğe gidileceğidir. Örtülü şekilde FETÖ’ye destek ve hizmet veren her kim varsa hepsinin ipi çekilecek.

İnsanları EVET’e ikna edebilmek için referandumda oylanacak 18 maddeyi izah etmenize gerek yok. Mevcut T.C. Anayasası’nı anlatın yeter.

HAYIR cephesinin savunduğu “darbe” Anayasası, Cumhurbaşkanına öyle yetkiler veriyor ki bu partilerin tamamı bir araya gelip arkalarına Amerikan, İngiliz ve Alman parlamentolarını dahi alsalar Erdoğan’ın kılına bile dokunamazlar.

Mevcut Anayasa’nın 101, 102, 103, 104, 105, 106’ncı maddeleri Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini tanımlıyor.
1982 Darbe Anayasası diyor ki; “Çoğunluk sizde diye kendinizi bir matah zannetmeyin. Siz ne kadar yasa çıkartırsanız çıkartın hiç önemli değil. Cumhurbaşkanı yasaları onaylamak zorunda değil. Yasaları yeniden görüşülmek üzere Meclis’e iade edebilir. Tabi siz Cumhurbaşkanı ile sidik yarışına girip söz konusu yasayı noktasına virgülüne dokunmadan aynen geri gönderebilirsiniz. Fakat bu defa da Cumhurbaşkanı’nın bir diğer anayasal gücüne takılırsınız. Çünkü; Anayasa’da “yasaları Cumhurbaşkanı yayınlatır!” hükmü var.

Anlayacağınız hiçbir yasa maddesi Resmi Gazete’de yayınlanmadan yürürlüğe giremez.

Cumhurbaşkanı yasayı yayınlatmaz ise ne olur? Yürürlüğe girmez. Böyle bir durumda icra organı kilitlenir. Ahmet Necdet Sezer, Anayasa’daki bu yetkiyi sonuna kadar kullandı ve Meclis’ten geçen birçok kanunu Resmi Gazete’ye ilan için göndermeyip yıllar boyu raflarda bekletti.

Aynı durum kararnameler için de geçerli. Mevcut Darbe Anayasası’nda; çıkartılan yasalarla ilgili olarak Cumhurbaşkanı’nın Anayasa Mahkemesi’ne iptal davası açma yetkisine sahip olduğunu da hiç ama hiç unutmayın.

  • Ayrıca “seçimleri yenileme yetkisi” de Cumhurbaşkanı’na ait.
  • Cumhurbaşkanı’nın bu kadar yetkisi olur mu?” demeyin.

Bunlar daha ne ki?
Başbakanı ve bakanlar kurulu üyelerini o atar. İstemediği kişiler bakan olamayacağı gibi, bakanları görevden bile alabilir! Bakanlar Kurulunu toplayıp ona başkanlık edebilir.

Onu bunu bilmem…

Mevcut Anayasa’da Cumhurbaşkanı’nın yetkileri çok fazla…

Muhalefet partilerinin tamamı, şimdi karşı çıktıkları referandum maddelerini gelecekte mum ile arayabilirler.
“Okumamak veya okuduğunu anlayamamak” hemen her toplumun ortak sorunu.
Referandumun HAYIR cephesinde yer alanlar, 143 maddelik “kazuistik” Türkiye Anayasası’nı dikkatlice okumuş olsalardı ağızları açık kalır, “anayasayı acilen değiştirin” diye hükümete baskı yaparlardı.
Ben Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yerinde olsam Başkanlık sistemini bir daha hiç ağzıma almaz ve “insanları lâyık olduğu şekilde” idare ederdim.

Dr. Mehmet Hakan SAĞLAM

Bunada Bakın

SİZLER; MUSTAFA KEMAL’İN DEĞİL ASKERLERİ, İTİNİN PİSLİĞİ BİLE OLAMAZSINIZ…

(Article 258 – 05.09.2019) Son dönemde Türkiye’de yaşanan bazı olaylar toplumun giderek kutuplaştığını ve bu …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hacker Blog Hack Haber