Anasayfa / Makaleler / VATAN HAİNLERİNE NE YAPILIR?

VATAN HAİNLERİNE NE YAPILIR?

(Article 117-12.12.2016)

Bu yazıyı yazıp yazmama hususunda çok direndim. Yazdıklarım çok ağır kaçar, istemeden de olsa bazı kişileri üzebilirim diye düşündüm ancak şu son dört aydan beri yaşananlar gözümün önünden film şeridi gibi geçince artık daha fazla dayanamadım.

Gezi Olayları, 17/25 Aralık Yargı ve Emniyet Darbesi, 15 Temmuz Darbesi, Türk ekonomisine yönelik saldırılar ve 10 Aralık 2016 akşamı 36’sı polis olmak üzere toplam 44 kişinin ölümüne sebep olan Dolmabahçe saldırısı kelimenin tam anlamıyla bıçağı kemiğe dayadı.

Vatana ihanet suçunun cezasız kaldığı tek bir ülke gösteremezsiniz. Dünyanın balta girmemiş ormanlarında yaşayan en cahil toplumlarında dahi bu suçun bir karşılığı vardır.

Öncelikle Kur’an-ı Kerim’e bakmak istedim. Vatanını milletini satan, ülkesine ihanet edenlere İslam ne hükmetmiş onu göreyim dedim. Kur’an-ı Kerim’de bu konuyla ilgili çok sayıda ayet var. Bilgilerinize sunmak istiyorum;

“Ey toplumum, Allah’a ibadet edin. Âhiret gününe umut bağlayın. Bozgunculuk yaparak ülkenin huzurunu kaçırmayın.” (Ankebut Suresi 36. Ayet), “Allah, (ibret için) bir ülkeyi örnek verdi: Bu ülke güvenli, huzurlu idi; ona rızkı her yerden bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara, yaptıklarından ötürü açlık ve korku sıkıntısını tattırdı.” (Nahl Suresi 112. Ayet), “Biz bir memleketi helâk etmek istediğimizde, onun refah içinde yaşayan şımarık elebaşlarına (itaati) emrederiz de onlar orada kötülük işlerler. Böylece o memleket hakkındaki hükmümüz gerçekleşir de oranın altını üstüne getiririz.” (İsra Suresi 16. Ayet), “Biz onlardan önce, kendilerinden daha zorlu nice nesilleri helâk ettik de ülke ülke dolaşıp kaçacak delik aradılar. Kaçacak bir yer mi var?” (Kaf Suresi 36. Ayet), “(Ey Muhammed!) Biz sana Kitab’ı (Kur’an’ı) hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah’ın sana öğrettikleri ile hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma.” (Nisa Suresi 105. Ayet), “Kendilerine hainlik edenleri savunma. Zira Allah, hiçbir haini, hiçbir günahkârı sevmez.” (Nisa Suresi 107. Ayet), “(Antlaşma yaptığın) bir kavmin hainlik yapmasından korkarsan, sen de (onlarla yaptığın ahdi) aynı şekilde bozduğunu kendilerine bildir. Çünkü Allah, hainleri sevmez.” (Enfal Suresi 58. Ayet), “Şüphesiz, Allah inananları savunur. Doğrusu Allah hiçbir haini, nankörü sevmez.” (Hacc Suresi 38. Ayet), “İnkâr edenler, peygamberlerine; “Andolsun, ya sizi yurdumuzdan çıkaracağız, ya da bizim dinimize dönersiniz” dediler. Rableri de onlara şöyle vahyetti: “Biz zalimleri mutlaka yok edeceğiz.” (İbrahim Suresi 13. Ayet), “Çünkü onlar sizi ele geçirirlerse ya taşlayarak öldürürler yahut kendi dinlerine döndürürler. O zaman da bir daha asla kurtuluşa eremezsiniz.” (Kehf Suresi 20. Ayet), “Allah’a ve Peygamberlerine iman edenler var ya, işte onlar sıddıklar (sözü özü doğru kimseler) ve Allah katında şahitlerdir. Onların mükâfatları ve nurları vardır. İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince; işte onlar cehennemliklerdir.” (Hadid Suresi 19. Ayet), “Onları gördüğün zaman kalıpları (görünüşleri) senin hoşuna gider, onları beğenirsin. Konuştuklarında sözlerine kulak verir (onları adam zanneder)sin. Gerçekte ise onlar, âdeta duvara dayatılan, ruhsuz kütüklere benzerler. (Bu dayanıksızlıklarından dolayı da) her çağrıyı kendileri aleyhinde sanırlar. Onlar (İslam’a ve Müslümanlara) düşmandırlar. Bu yüzden onlardan sakının! Allah onları kahretsin! Nasıl da (hakikatten) döndürülüyorlar!” (Münafıkun Suresi 4. Ayet)

Bunlar Kur’an-ı Kerim’de yazılı olanlar. Peki Tevrat ve İncil’de yazılanları merak ediyor musunuz? Eğer vatana ihanet eden şerefsizler için “Sizin zaten Allah nezdinde yeriniz yok, ceza noktasında Tevrat ve İncil’in esaslarını size uygulayalım” dersek esas o zaman hapı yutarlar.

Yahudilik’te adam öldürme suçu için kısasa hükmedilmiştir (Tekvîn, 9/6; Çıkış, 21/ 22-24; Levililer, 24/17). Çocuğunu putlara kurban edenler (Levililer, 20/2-4), hür bir Yahudiyi kaçırıp alıkoyan veya köle olarak satanlar (Çıkış, 21/16; Tesniye, 24/7), ana babaya vuran ve lânet edenler (Levililer, 20/9; Çıkış, 21/15, 17) ile insan hayatı için tehlike arz ettiği kendisine bildirildiği halde gerekli tedbiri almadığından dolayı bir insanı öldüren öküz sahipleri (Çıkış, 21/29) ölüm cezasıyla cezalandırılır.

Yine aynı şekilde; başka ilâhlar için kurban kesme (Çıkış, 22/20), Rabb’in adına sövüp lânet etme (Levililer, 24/10-16), büyücülük yapma (Çıkış, 22/18; Levililer, 20/ 27), Şabat (cumartesi) gününün kutsallığına uymama ve bu günde çalışma (Çıkış, 31/ 14-15), dinden dönüp başka ilâhlara, güneşe, aya tapma (Tesniye, 17/2-5) gibi din aleyhine işlenen suçlar ile nişanlı ya da evli bir kadınla zina (Levililer, 20/10; Tesniye, 22/22-24), üvey anneyle veya gelinle ilişki (Levililer, 20/11-12), livâta (Levililer, 20/ 13), hayvanlarla cinsel ilişki (Çıkış, 22/19; Levililer 20/15-16), evlenen kızın bâkire çıkmaması (Tesniye, 22/13-21), nişanlı kızın ırzına geçme (Tesniye, 22/25), bir din adamının kızının fahişelik yapması (Levililer, 21/9), bir adamın hem bir kızla hem de kızın annesiyle evlenmesi (Levililer, 20/14) gibi iffetsizlik sayılan fiiller ve durumlar da ölüm cezasını gerektiren suçlar arasında kabul edilmiştir.

Eski Ahid’de kılıçla öldürme (Çıkış, 32/27), taşlama (Tesniye, 22/24), yakma (Levililer, 20/14; 21/9) gibi infaz şekilleri yer almaktadır.

Roma İmparatorluğu’nun Hıristiyanlara baskı uyguladığı ilk üç asır boyunca kilise bilginleri bir insanı öldürmenin yasak olduğunu, Hıristiyanlığın affetmeyi, hoşgörüyü teşvik ettiğini savunmuştur. Hıristiyanlığın Konstantinos tarafından resmî din olarak tanınmasından sonra (313) kısas ilkesine dayanılarak, ölüm cezasının devlet tarafından uygulanmasının meşrû olduğu benimsenmiş, Tanrı’nın kurduğu düzene karşı işlenen suçun cezasının yine O’nun temsilcisi olan devlet tarafından verileceği kabul edilmiştir. Avrupa’da XVII. yüzyıl sonlarına, İspanya’da ise 1830’lara kadar faaliyetini sürdüren engizisyon mahkemeleri tarafından, ölüm cezalarının infazı genellikle suçluların ateşte yakılması ya da kemiklerinin kırılması şeklinde gerçekleştirilmiştir. Kafa kesme şeklindeki infaz yöntemi daha çok soylulara uygulanmış, suçlular genellikle asılarak öldürülmüş; toprağa gömme, suda boğma, kalpazanların haşlanması gibi infaz usulleri ortadan kalkmıştır. Bununla birlikte bir kısım suçlar için çarka vurma, ateşte yakma şeklindeki işkenceli infaz şekillerinin uygulanmasına devam edilmiştir. Yer ve zamana göre bazı farklı yaklaşım ve uygulamalar olsa da XVIII. yüzyıla kadar ölüm cezası dünyanın hemen her yerinde en ağır cezalandırma yöntemi olma özelliğini korumuştur.

Eski Mısır’da da çeşitli suçlar için ölüm cezası uygulanırdı. Meselâ kutsal sayılan hayvanları öldürmek, geliri hakkında yalan bildirimde bulunmak, sahte ölçü birimleri kullanmak ölümle cezalandırılırdı. Ana baba katili işkence edildikten sonra, zina yapan kadın işkence edilmeksizin ateşte yakılırdı.

Mezopotamya’da uygulanan yasalarda da çeşitli suçlar için ölüm cezasına yer verilmiştir. Sümerler’de adam öldürmenin cezası ölümdü. Hammurabi kanunlarında adam öldürme, kadının zinası, aile içi yasak ilişki, büyücülük, hırsızlık gibi suçlar için ölüm cezası verilir ve bu ceza suda boğma, ateşe atma, kazığa oturtma gibi usullerle infaz edilirdi.

Eski Hint hukukunda ölüm cezası; adam öldürme, yüksek sınıftan bir kişiyi tahkir gibi suçlardan dolayı uygulanırdı. Ancak en yüksek kast olan Brahmanlar’a idam cezası verilmezdi.

Eski İran’da çeşitli suçlar için verilen idam cezası kılıçla başın kesilmesi ve taşlama gibi usullerle infaz edilirdi. Devlete ve dine hıyanetin cezası ise çarmıha gerilmekti.

Eski Yunan’da Atina Devleti’nde; yönetim biçimi olan cumhuriyeti kaldırıp yerine krallık kurmaya çalışmak, casusluk, dini tahkir, kalpazanlık, adam öldürme, çocuk düşürme, evli bir kadınla ilişki, kundakçılık ve bazı hırsızlık türlerinin cezası ölümdü. Cezanın infazı ise zehir içirme, uçuruma atma, baş kesme, boğma, taşlama, ölünceye kadar dövme gibi usullerle olurdu.

Roma hukukunda devlete ihanet, adam öldürme, kundakçılık, bir kimsenin şeref ve namusunu lekeleyen şiirler yazmak, bunları alenen okumak gibi suçlar ölümle cezalandırılırdı. Ancak idam cezasının infazı için halkın onayı gerekirdi. Cumhuriyet devrinin ardından imparatorluk döneminde cezalar ağırlaşmış ve sınıflar arasında ayırımcılık belirgin hale gelmişti. Siyasî olmayan adi suçlar için yüksek sınıftan olanların idama mahkûm edilmesi nadiren görülürken aşağı sınıflara mensup olanlar bazen önemsiz bir suç yüzünden idama mahkûm olurdu.

Arabistan’da İslâm’dan önceki dönemde ölüm cezasını gerektiren suçların başında yol kesme, eşkıyalık, hırsızlık, zina, adam öldürme, kabile disiplini ve geleneklerini ihlâl etme gibi eylemler gelmekteydi. Zinanın ölümle cezalandırılması daha ziyade cariyeler dışında hür Arap kadınları için geçerliydi. Ölüm cezası genellikle kılıçla infaz edilirdi. Bazı durumlarda mızrakla öldürme, ağaca germe, taşlayarak öldürme, iple boğma ve asma, işkence ile öldürme şeklinde uygulamalara da rastlanırdı.

Demokrasinin beşiği! Amerika’ya gelince; Appalachian State Üniversitesi’nde uzman Trina Seitz’e göre, Amerika’da uygulanan ilk idam şekli asılarak idam edilme yöntemiydi. Cezanın infazı sırasında yüzlerce seyirci şehir merkezine toplanır, vaazlar dinlenir, ardından infaz işlemi seyredilirdi.1800’lü yıllarla birlikte asılma işinin ehil kişilerce yapılmasına karar verildi. Çünkü eğer ip kısa olursa suçlu ölmeden önce çok can çekişiyor, uzun olursa da başının gövdeden ayrılma ihtimali bulunuyordu.  Bundan dolayı 1820 yılında alınan kararla idam cezası hapishane bahçesinde yapılmaya başlandı. Sonraki dönemlerde, anestezinin keşfetmesi ile idam şekilleri de değişmeye başladı. Doktorlar anestezi ile infaz edilecek kişilerin çekeceği acıyı azaltmayı amaçladı. 1880 yılında Thomas Edison’un elektriği keşfetmesi, idamda bir dönüm noktası oldu. Elektrikli sandalyenin bulunması ile idamlar elektrik kullanarak yapılmaya başlandı. Medeniyetin ilerlemesi ile daha az acı veren idam yolları arana dursun, bazı eyaletlerde ise gaz odaları ve idam mangaları kullanılmaktadır. ABD’de şimdilerde ise enjeksiyon ile idam en insancıl ve az acı veren idam şekli olarak görülmektedir.

Farklı dinlerde ve farklı toplumlarda idam uygulamaları böyle iken Türkiye’de ne var?

Kocaman bir “hiç”.

İdam cezası telaffuz edildiği anda demokrasi ve insan haklarını savunanları aslında tek bir hedefi var; “suçlular bir yanlık yapmış olabilir, devlet affetmesini bilmeli ve hatta bunları en kısa zamanda topluma kazandırmalıdır ki yeni baştan suç işleyebilsinler!”.

ABD ve Avrupa Birliği’ne karşı kulak tıkamanın ve idam cezasını yeni baştan getirmenin zamanı geldi de geçiyor.

Bunada Bakın

SİZLER; MUSTAFA KEMAL’İN DEĞİL ASKERLERİ, İTİNİN PİSLİĞİ BİLE OLAMAZSINIZ…

(Article 258 – 05.09.2019) Son dönemde Türkiye’de yaşanan bazı olaylar toplumun giderek kutuplaştığını ve bu …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hacker Blog Hack Haber