Anasayfa / Makaleler / BU KADAR FETÖCÜYÜ KAMU KURUMLARINA BENİM DEDEM YERLEŞTİRMEDİ…

BU KADAR FETÖCÜYÜ KAMU KURUMLARINA BENİM DEDEM YERLEŞTİRMEDİ…

(Article 119-23.12.2016)

Fethullah Gülen denilen vatan haininin tertip ettiği darbe girişiminin üzerinden yaklaşık 5 ay geçti. Devlet mekanizması top yekun teyakkuz halinde. Birçok kurumda işten çıkarmalar, görevden el çektirme işlemleri yapılıyor ama şu ana kadar bu işlemlerin dışında kalan iki tane kurum var. Bunlardan bir tanesi kurulduğu günden bu yana Türkiye’yi muasır medeniyetler seviyesine çıkartan! YÖK, diğeri ise FETÖ mensuplarını devletin tüm kurumlarına büyük bir beceriyle yerleştiren ÖSYM.

Bugün elime Times dergisinin eski bir sayısı geçti. Dünyayı değiştiren 100 buluşu ele almışlar. Chip teknolojisi, internet, nanoteknoloji, mekatonik, hücre ve gen teknolojileri, DNA, fiber iletişim teknolojileri, telsiz, telgraf, telefon, teleks, faks cihazı, mobil telefonlar, uydular, nükleer teknolojiler ve daha niceleri.

Peki bu saydıklarımızın kaçında bizim insanımızın emeği var?

Ya da kaç tanesi için “bunu biz ürettik” diyebiliyoruz?

Maalesef hiç birisine.

Türkiye bilimsel gelişmişliğin neresinde? diye sorulsa maalesef sesimiz soluğumuz kesiliyor. Geçen yıl A Haber’de yayınlanan Yaz Boz programında bu konuyu biraz irdelemiş ve dünya üniversitelerinin sahip olduğu patent sayıları konusunda açıklamalarda bulunmuştum. Amerika’daki ilk 150 üniversitenin sahip olduğu patent sayısının 1 milyon 500 bin civarında olduğunu, aynı sayıdaki Avrupa üniversitelerinde bu rakamın yaklaşık 100 bine ulaştığını, Türkiye’deki 170 üniversiteden sadece 4 tanesinin patent üretebildiğini, bunların da ancak 276 tane patentlerinin olduğunu anlatmış ve hem bilim insanlarımızı hem de üniversitelerimizi eleştirmiştim.

Çok değerli bilim insanlarımız tabi ki var. Hatta bazıları dünya çapında başarılara imza atıyor, onları tenzih ediyorum. Ancak bunların sayısı o kadar az ki… Onlarda, uğradıkları taciz, mobbing ve baskıdan dolayı bir başka ülkeye kaçıp gidiyor. Bu değerli insanlara baskı ve taciz uygulayanlar ise çoğunlukla “Profesör!” ünvanlı “çapsızlar” sürüsü. Bilgi ve edeb mahrumu bu hastalıklı tipler, bilimsel açıdan bir “hiç” oldukları ortaya çıkacağı endişesiyle başarılı insanların önünü kesip duruyor.

Performans değerleme kriterlerinin bulunmadığı ülkemizde, “akademisyen” sıfatıyla şu veya bu şekilde üniversitelere kapak atan kişilerin tek hedefi; kazaya belaya uğramaksızın oradan emekli olup gitmektir.

Peki ilimle bilimle kim uğraşacak?

Bunu soran da yok inceleyen de. Yüksek lisans ve doktora tezlerinden başka akademik çalışması olmayan çoğu öğretim üyesi, kendi küçük dünyalarına hapsolup, vakti zamanı geldiğinde tabutuna Türk bayrağı sarılarak son yolculuğuna uğurlanmaktadır. Bir turist, cenaze töreni sırasında üzerine Türk bayrağı sarılı bu tabutu görse ve mevtanın akademisyen olduğunu öğrense, zanneder ki; ölen adam Newton ya da Asimov gibi bir bilim insanı. Halbuki çoğu akademisyenin bırakın yayımlanmış kitabını, tek bir makalesi bile bulunmamaktadır.

Maalesef sosyal bilimler ağırlıklı bir eğitim sistemimiz var. Tüm dünyanın iktisatçılarını, uluslararası ilişkiler uzmanlarını, işletmecilerini, istatistikçi ve hukukçularını biz yetiştiriyoruz ama ortada tek bir tane bile “teorem” üreten adam yok.

Çal-Kopyala-Yapıştır” esasına dayalı bir anlayışla zaten ortaya başka bir şey çıkabilmesi de mümkün değil. ABD ve Avrupa üniversitelerinin yaptığı şekilde performansa dayalı yıllık sözleşme uygulaması Türkiye’de de yapılsa, iddia ediyorum akademisyenlerin ancak yüzde beşi başarılı bulunur, gerisi kendilerine uzatılan akademik değerlendirme formunda “boşluklara” yazacak kelime bile bulamazlar.

Türkiye’nin bilim ve teknolojide çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşması hepimizin temennisi. Ancak bunun için; “kapı gibi sağlam” akademisyen yetiştirmemiz gerekiyor.

Solcu ve çağdaş geçinen aydın bozuntularımızın beğenmeyip yerden yere vurduğu Osmanlı Devleti, bu işi Enderun Mektebi’nde halletmiş. Enderun müessesesinde; devletin idari yapılanması için gereken sadrazamlar, şeyhülislamlar, vali ve kaymakamlar büyük bir titizlikle yetiştirilmiş ve 600 yıl boyunca bu devletin tartışmasız en önemli insan kaynağını oluşturmuş.

Bugün Türkiye’nin de Enderun tarzı yapılanmalara ihtiyacı var. Sadece devlet yönetimi için değil, bilim ve teknoloji sahasında faaliyet gösterecek Enderun okullarını da açmak gerekiyor. Bugün için üniversitelerimiz, öğrencilere “diploma” yerine “niteliksiz birer kağıt parçası” vermektedir.

Peki şimdi gelelim asıl meseleye. FETÖ organizasyonunun kümelendiği iki tane çok önemli kurum var. Bunlardan birisi YÖK, diğeri ise ÖSYM.

YÖK, yönetimsel gücünü Anayasa’dan alıyor ve hiç kimseye hesap vermek zorunda değil. Diğeri ise ÖSYM olup bağımsız ve özerk bir yapıya sahip.

Peki FETÖ üniversiteleri kurulup yapılanırken, cemaatçi rektör, dekan ve öğretim elemanları atanırken YÖK üyelerinin aklı neredeydi?

Sayıları on binlere ulaşan “cemaatçi hoca” tayfasına unvan dağıtımını kimler yaptı?

Doçentlik sınav jürilerini belirleyen Üniversitelerarası Kurul üyelerini kim belirliyor?

Peki, YÖK üyelerinin içerisinde cemaate mensup kişiler yok mu?

Var kardeşim! Hem de öyle bir var ki YÖK’ü tümüyle ele geçirmiş durumdalar.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın yanında görev yapan 6 yaverden 5 tanesinin cemaat mensubu çıkması gibi, maalesef YÖK içinde de çok sayıda yaver var. Hatta bu kişilerin bir takım yabancı istihbarat kurumlarıyla bağlantıları bile var.

Yakalanan her FETÖ mensubu bülbül gibi ötüyor ve sınav sorularının kendilerine önceden verildiğini söylüyor.

Peki bu sorular vahiy yoluyla mı geliyor?

LYS, LGS, ÖSS sınavlarını ve hatta ehliyet sınavlarından tutunda devlet kurumlarına personel alımını temin eden KPSS sınavlarını bile ÖSYM’nin bizzat kendisi hazırlamıyor mu?

Soruları kimler belirliyor? Soru kitapçıklarını kimler hazırlayıp basıyor? Sınav binalarının güvenliğini kimler sağlıyor? Kitapçıkları kimler taşıyor? Soruların başında kimler nöbet tutuyor? Optik okuyuculara kimler yerleştiriyor?

Cevaplandırılması gereken o kadar çok soru var ki nereden başlayacağımızı bilemiyoruz.

15 Temmuz Darbesinden hemen sonra devlet kurumlarından yaklaşık 100 bin kişi uzaklaştırıldı. YÖK ve ÖSYM’den bugüne kadar kaç kişi görevden alındı biliyor musunuz? Rakamlar aklımızı karıştırmasın diye yazıyla yazayım istedim;

YÖK          (SIFIR)

ÖSYM       (SIFIR)

Meğer YÖK ve ÖSYM ne kadar temiz kurumlarmış da haberimiz yokmuş!

Birileri! Türk halkını çok saf zannediyor.

Devletin hemen her kurumuna binlerce on binlerce cemaat mensubunun sızmasına ve yerleşmesine imkan sağlayan kurumların başında hiç şüphesiz ÖSYM ve YÖK geliyor.

Bu kurumlar yerden yeksan edilmediği sürece FETÖ’nün enikleri, bugün boşaltılan devlet kurumlarına bir iki sene sonra tekrardan birer ikişer yerleşecektir.

Cumhurbaşkanının, Genelkurmay Başkanının, Bakanların en yakınına kadar sızıp, kendilerini yıllardır gizleyebilen bu şebekenin ajanları, her yere sızdılar da YÖK’e sızmayı mı beceremediler? 

YÖK, darbe teşebbüsü sonrasında 1577 dekanın toplu istifasını aldı… Ancak ne rektörlere ne meslek yüksekokulu müdürlerine ne de enstitü müdürlerine hiç dokunmadı.

FETÖ mensubu olduğu ortaya çıkacak dekanları istifaya davet etmek, “bunları siz atamadınız mı?” ithamından kurtulmak için geliştirilmiş zekice(!) bir ön taktik değil midir?

Üniversitelere araştırma görevlisi olarak başlayabilmek için gereken temel şartlardan bir tanesi Yabancı Dil Sınavı’ndan (YDS) en az 50 almak. İşte bu sınavdan bir türlü başarılı olamayan FETÖ mensuplarının aklına müthiş bir plan geliyor ve üç kuruş beş para vererek British Council tarafından düzenlenen IELTS sınavını resmileştirme cihetine gidiyorlar.

2013-2014 yılları arasında akademisyenlerin IELTS sınavıyla yabancı dil denkliği alabilmesine imkan sağlandı.  ÖSYM’nin yaptığı dil sınavlarında bir türlü başarılı olamayan FETÖ mensuplarının, alternatif arayışına girdikleri ve hedef olarak IELTS sınavını seçtikleri ve söz konusu sınav sonucunda da istedikleri başarıyı elde ettikleri tespit edildi.

Son incelemelerde IELTS sınavlarına giren 336 evli çiftin 50’nin üzerinde puan aldığı ortaya çıktı. Adım gibi eminim bunlara “what is this?” diye soru sorsanız, trene bakan öküz misali donuk bir şekilde yüzünüze bakarlar.

Doktora yapabilmek için 55 puan, doçentlik başvurusunda bulunabilmek içinse 65 puan almak gerekiyor. 2014 yılında sınav merkezi olarak belirlenen; Zirve, Turgut Özal, Mevlana, Melikşah ve İpek Üniversitelerinde yapılan IELTS sınavlarında, kopya çekmek suretiyle haksız puan alan ve bu puanları kullanarak üniversitelere yerleşen, akademik açıdan yükselen (doçentlik) kişiler, onbinlerce insanın hakkını yedi…

Şimdi açıkça söylüyorum; IELTS sınavıyla ÖSYM’den denklik alınmasına imkan sağlayan öneriyi YÖK genel kurul gündemine getirenler, kurulu yönlendirenler ve kurul kararına imza atanlar, FETÖ’cünün önde gidenleridir.

Yine aynı şekilde; Zirve, Turgut Özal, Mevlana, Melikşah ve İpek üniversitelerini sınav merkezi olarak belirleyen kararda kimlerin imzası varsa bunlar da FETÖ’cüdür.

“YÖK’DE OPERASYON” manşetleriyle kamuoyuna yansıtılan haberlere asla itibar etmeyin.

YÖK’de operasyon falan olduğu yok.

Üniversitelerde yapılan cemaat operasyonlarını, bize YÖK Operasyonu gibi yutturmaya çalışıyorlar.

Ne diyelim? YAV HE HE…

Bunada Bakın

SİZLER; MUSTAFA KEMAL’İN DEĞİL ASKERLERİ, İTİNİN PİSLİĞİ BİLE OLAMAZSINIZ…

(Article 258 – 05.09.2019) Son dönemde Türkiye’de yaşanan bazı olaylar toplumun giderek kutuplaştığını ve bu …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hacker Blog Hack Haber