Anasayfa / Makaleler / ERDOĞAN’I KAFESTE YARGILAMANIN ÇEKİCİLİĞİ…

ERDOĞAN’I KAFESTE YARGILAMANIN ÇEKİCİLİĞİ…

(Article 196 – 15.12.2017)

Filistin’de kadın ve çocukların, sivillerin katledilmesi artık adi bir vaka gibi görülmeye başlandı.

Tüm dünyada Müslümanlar, Hıristiyanlar ve hatta bazı ülkelerdeki Museviler bile İsrail aleyhine protesto gösterileri düzenliyor.

Bu kadar olay yaşanırken, küçücük canlar son nefeslerini verirken gıkı çıkmayan, kınamayan, sesini yükseltemeyen, protesto etmeyen tek bir halk varsa o da Arapların bizzat kendisi.

Arap ülkeleri sesini çıkartamıyor, İsrail’i eleştiremiyor bile.

Filistin’den 15 bin kilometre uzakta Venezuella Devlet Başkanı, Arapların bu tutumuna “YETER” diye tepki gösterdi. Ne Suudi Arabistan, ne Mısır, ne Kuveyt, ne BAE, ne Katar, ne Ürdün, ne Cezayir ve ne de diğer Müslüman ülkeler katliamlara ses çıkartamadıkları gibi, bazıları yaşanan olaylardan dolayı Filistin’i bile suçluyor.

Hamas’ı terör örgütü olarak göstermeye çalışanlar içerisinde Araplar da var. Halbuki Hamas’ın, bizim Kuva-yı Milliye’den ne farkı var? Her ikisi de işgal edilen topraklarını düşmandan kurtarmaya çalışmıyor mu?

Bugünkü Ortadoğu’da maalesef lider vasfını taşıyan tek bir Arap bulunmamakta. Bundan 20 yıl önceki Ortadoğu’yu gözünüzün önüne getirin. Suriye’de HAFIZ ESED, Irak’ta SADDAM HÜSEYİN, Libya’da KADDAFİ, Mısır’da ENVER SEDAT, Ürdün’de KRAL HÜSEYİN. Bunların hepsi de kendine göre güçlü ve otoriter liderlerdi. Uygulamaları ve despotlukları bir yana, bu liderlerin tamamı kendi ülkelerindeki milyonları bir anda sokaklara dökebiliyordu.

İran-Irak savaşı sırasında Saddam ile Humeyni’yi birbirine kırdırıp her iki tarafa milyarlarca dolarlık silah satan Batılı ülkeler, Ortadoğu’nun bu en kanlı savaşı sona erdiğinde büyük hayal kırıklığı yaşadı. Zira ülkelerindeki savaş endüstrisinin durmaksızın çalışması gerekiyordu. İşte onun için Saddam’ın yumuşak karnını çok iyi tespit edip, bir gece ansızın Irak ordusunu alkışlar eşliğinde Kuveyt’e soktular. Kuveyt’in, Saddam tarafından 1990 Ağustos’unda işgali Ortadoğu tarihinde bir dönüm noktasıdır. Kuveyt, sekiz yıl boyunca İran ile savaşında Irak’a maddi destek sağlamıştı ve Irak’ın Kuveyt’e 14 milyar dolar borcu vardı. Kuveyt’in işgali uluslararası piyasalarda petrol fiyatlarını bir anda zirveye çıkartınca, üç gün önce Saddam’ı Kuveyt’e girmesi için yüreklendirenler, aynı gün BM’de karar alıp Irak’a karşı uluslararası bir koalisyon oluşturdu ve 17 Ocak 1991’de Birinci Körfez Savaşı’nı başlattı.

Başrolde doğal olarak Amerika ve İngiltere vardı. Irak, Kuveyt’ten çıkartıldı. Saddam’ın ordusu çökertildi ve Irak çok büyük bir tazminata mahkum edildi.

Derken 11 Eylül saldırısı yaşandı. Usame bin Ladin’in militanları Amerika’nın kalbi olan Pentagon’a ve New York’daki Dünya Ticaret Merkezi binalarına uçaklarla daldılar. ABD, tarihinin en büyük terör eylemiyle tanıştı. Üç binden fazla Amerikalı öldü. Bu saldırı Amerika’daki Neoconların fikirlerini popüler hale getirdi ve bir anda tüm dünyada Müslümanlara karşı savaş çığlıkları atılmaya başlandı. Sonrasında eksik kalan işi tamamlamak gayesiyle 2003 yılında 2. Körfez Savaşı olarak isimlendirilen savaş başlatıldı. Irak işgal edildi. Ülke; Şii bölgesi, Kürt bölgesi ve Sünni bölgesi olarak fiilen üçe bölündü.

Saddam uzunca süre saklandığı bir hücrede Amerikalılarca yakalandı, Şiilerce yargılandı ve Kürt cellatlarca asıldı. Asılırken kelime-yi şehadet getirmesine dahi izin verilmedi ve idam esnasında Şii muhafızlar “Yaşasın Mukteda Sadr” diye slogan attılar. Ve bu idam görüntüleri, tıpkı Başbakan Erdoğan’a karşı tertip edilen 17-25 Aralık operasyonunda olduğu gibi an itibarıyla medyaya ve tüm dünyaya servis edildi. Müthiş bir toplumsal mühendislik çalışması kısa zamanda meyvelerini verdi. Sünnilerin çoğunlukta olduğu Irak gibi kozmopolit bir coğrafyada, kendisi de koyu bir SÜNNİ LİDER olan SADDAM HÜSEYİN’in, Şiilerce yargılanıp, Kürt cellatlara astırılması hiç ama hiç unutulmadı. Irak toplumu Saddam’ın idam edildiği 30 Aralık 2006 tarihinde bir daha birleşmemek üzere resmen ayrıldı.

Arap dünyası SADDAM’ın ölümüyle beraber Mısır’ın efsanevi lideri CEMAL ABDÜL NASIR’dan sonraki en önemli şahsiyetini kaybetti. Irak’ta Saddam’ın ortadan kaldırılmasını, sonraki yıllarda diğer bazı operasyonlar takip etti.

LİBYA lideri MUAMMER KADDAFİ’de önemli bir Arap liderdi. O da aşağılık ve utanç verici bir şekilde infaz edildi.

Mısır’ın Enver Sedat’ı bir tören sırasında öldürüldü, onun yerine Hüsnü Mübarek geldi ama 30 yıllık iktidarından sonra yaşanan sokak gösterileri sonucunda istifa etmek zorunda kaldı. Yerine Muhammed Mursi geldi. Fakat onun ömrü de sadece bir yıl sürdü. Mısır’ın seçimle gelen ilk Cumhurbaşkanı bir yıl sonra askeri darbe ile görevinden uzaklaştırıldı. Şimdi onun yerine gelen isim ise tam bir Amerikan uşağı olan ABDULFETTAH EL SİSİ. Suriye’de ise Ortadoğu’nun en korkunç diktatörlerinden biri olan HAFIZ ESAD ölünce onun yerine oğlu BEŞAR ESAD geçti ama ülkenin şimdiki hali ortada.

Bugünkü Ortadoğu’da artık ne Hafız Esad, ne Enver Sedat, ne Saddam, ne de Kaddafi’den eser yok. Ortada dolaşan liderlerin tamamını birbirine vursanız yirmi yıl öncekilerin çeyreği bile etmiyor.

Uzaktan bakınca petrol zengini olan ülkelerin tamamında gelir adaletsizliği, sosyal sorunlar, fakirlik, altyapı yetersizliği had safhada. Her sene milyarlarca dolarlık petrol satışı yapan Suudi Arabistan Irak, Kuveyt, BAE, Libya, Cezayir gibi ülkelerde maalesef bu petrol paraları devletlerin kasası yerine, liderlerin İsviçre’deki banka hesaplarına akıyor. Her biri yüz milyarlarca dolarlık hesaplara sahip olan Arap kralları, şeyhleri, prensleri başka bir dünyada yaşarken, halklar fakr-u zaruret içerisinde ser sefil hayat sürüyor.

Suriye, Irak, Suudi Arabistan, Yemen, BAE, Libya, Cezayir’in herhangi bir köyünü gezme fırsatı bulanlar, 100 yıl önceki bölge fotoğrafları ile şimdikiler arasında hiçbir fark olmadığını göreceklerdir.

Bugünkü Arap liderlerin tamamı koltuklarına emaneten oturduklarının çok iyi farkında. Çünkü bu liderlerin hiçbiri gerçek anlamda bir seçimle değil, ya atama, ya darbe, yada metazori bir şekilde iktidar koltuğunu işgal ediyor. Arap liderlerin hiçbirinin kendi vatandaşına karşı hesap verme yükümlülüğü de yok. Hesap verilecek tek makam var o da; kendilerini iktidar koltuğuna oturtan “DIŞ GÜÇLER”.

Mısır, Kuveyt ve Suudi Arabistan’da Amerikalılar, BAE ve Ürdün’de İngilizler etkin ve egemen. Bu güçlere hizmet etmeyen liderler ise, adı ve ünvanı ne olursa olsun behe-mahal derhal derdest edilmekte, daha da öte kelimenin tam anlamıyla KÖPEKLER GİBİ YA KAFESE KAPATILMAKTA YA DA İTLAF EDİLMEKTE. İşte örnek Saddam, işte örnek KADDAFİ, işte örnek MÜBAREK, işte örnek MURSİ, işte örnek ABDULLAH SALİH.

Şu an Ortadoğu coğrafyasında arz-ı endam eden satılmış Arap liderlerin tamamı boyunlarına takılmış tasmanın sıkılık derecesine ve tasmanın imkân verdiği ölçüde kararlar alabilmekte.

Bu liderlerden bugün FİLİSTİN konusunda bir refleks görmek, İsrail aleyhinde bir hareket beklemek ASLA MÜMKÜN DEĞİL.

Buna aksi davranan lider aynı gün ya linç edilir ve ya da yatağında ölü bulunur. Venezuella devlet başkanı, 15000 kilometre öteden “YETER ARTIK TEPKİ GÖSTERİN” diye Arap ülkelerini eleştirirken, aslında bazı şeylerden habersiz. VESAYET BU COĞRAFYANIN DOĞASINDA VAR.

Dış güçlere hizmet eden vesayet kurumları bizzatihi kendi ülkemizde “yargı” ve “ordu” özelinde kümelenmişti. Aynı güç kümelenmeleri Araplarda da vardır.

Geçmişte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılarının internetten topladığı yalan ve sahte haberlere dayanarak kapatma davası açtığını, olmayınca askerler vasıtasıyla muhtıra verdiğini, olmayınca “vatana ihanet” gerekçesiyle Başbakanın tutuklanmasının planlandığını, olmayınca 17-25 Aralık Yargı darbesiyle Başbakan’ın ve Hükümet’in düşürülmek istendiğini, bunlar da olmayınca 15 Temmuz darbe kalkışmasının yaşandığını herkes çok iyi hatırlar.

Kim ne derse desin bu olayların arkasında ABD, İSRAİL ve ALMANYA başta olmak üzere dış güçler ve kapalı kapılar arkasında planlanmış çok organize sosyal mühendislik çalışmaları bulunmaktadır.

Lidersiz Ortadoğu’da şu an için ayakta kalan en güçlü ülke TÜRKİYE, kafese konulup yargılanamayan tek lider de ERDOĞAN’dır.

Ortadoğu’nun tarumar edildiği şu günlerde FETÖ’nün eniklerince organize edilen ABD mahkemelerinde Erdoğan’ı yargılatmak, içerdeki ve dışarıda ki Türkiye düşmanlarına ne kadar da çekici ve ne kadar hoş gelirdi değil mi?

Bu arada ülkenin itibarı ayaklar altına alınmış, başkomutan yabancı devlete esir düşmüş, ülke sömürgeye dönüşmüş bazı kişiler için bu tür konular hiç ama hiç önemli değil.

Yıldırım Beyazıt 1402 yılındaki Ankara Savaşı’nda Timur’a esir düştüğünde Anadolu’nun birliği bozulmuş ve tam 13 yıl boyunca Fetret Dönemi olarak isimlendirilen “duraklama” evresi yaşanmıştı. Neyse ki Yıldırım Beyazıt’ın çocuklarında Çelebi Mehmet, diğer kardeşlerini by-pass ederek Anadolu birliğini yeniden sağlamış ve Osmanlı devletinin tarih sahnesinden silinmesini engellemişti.

Türkiye’nin yeni FETRET dönemlerine tahammülü yoktur. Ayağımız tökezlediği anda başımıza çökecek o kadar düşman var ki saya saya bitiremezsiniz.

Şimdi bazı kişiler diyecek ki “bu adam paranoyak olmuş”. Paranoyak falan değilim. Başımıza gelecekleri ön görüyor ve hislerimi kaleme alıyorum.

ERDOĞAN ORTADOĞU’DAKİ SON KALEDİR.

Erdoğan da giderse TÜRKİYE’nin ve ORTADOĞU’nun vay haline.

 

Dr. Mehmet Hakan SAĞLAM

Bunada Bakın

SİZLER; MUSTAFA KEMAL’İN DEĞİL ASKERLERİ, İTİNİN PİSLİĞİ BİLE OLAMAZSINIZ…

(Article 258 – 05.09.2019) Son dönemde Türkiye’de yaşanan bazı olaylar toplumun giderek kutuplaştığını ve bu …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hacker Blog Hack Haber