Anasayfa / Makaleler / ERDOĞAN KİPA GİYSE!

ERDOĞAN KİPA GİYSE!

(Article 054-13.01.2015)

Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçilmezden önce net bir şekilde “farklı bir Cumhurbaşkanı göreceksiniz” diye uyarısını yapmıştı. 10 Ağustos 2014 seçiminden hemen sonra da dediklerini birer birer uygulamaya başladı. Türkiye’nin malûm muhalifler koalisyonu uzunca süre Yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı kendilerine meze yaparak “acaba buradan vurabilir miyiz?” beklentisi içine girdiler ama nafile. Erdoğan gibi halkın sevgisine ziyadesiyle mazhar olan müthiş bir hatip karşısında o kadar basit ve ipe sapa gelmez gerekçelerle muhalefet yapıyorlar ki, daha ilk günden söyledikleri hiçbir şeyin anlamı kalmıyor.

Saray’ın yapım maliyetinden tutunda Saray’ın inşa edildiği arazinin mülkiyet durumuna kadar hemen her şey konuşuldu. Saray’ın kaçak olduğu, imar durumunun olmadığı, mimari projesinin alaturka tuvalet taşına benzediği, mermerlerinin Hindistan’dan ithal edildiği, Atatürk’ün mirasına saygısızlık yapıldığı günlerce tartışılıp durdu. Atatürk Orman Çiftliği’ndeki tavukların yumurtlama sırasındaki ıkınma sayılarını bile Lâik Cumhuriyet’in temel ilkeleri kapsamında tartışmaya açarlarsa hiç şaşırmayın. Atatürk Orman Çiftliği arazisine yapılan kaçak yapıların (o günlerde öyle söyleniyordu) Atatürk’ün mirasına saygısızlık ifadesi olduğu, binaların bu araziye yapılmasında kamu yararı olmadığı mahkeme konusu bile yapıldı. Ankara İdare Mahkemesi’ne inşaat ruhsatlarının iptal edilmesi ve Büyükşehir İmar Planları’nın iptali hususunda dava bile açıldı. Üstelik bu saçma sapan dava konuları hakkında söz konusu mahkemeler yürütmeyi durdurma kararı bile verdi.

Türkiye’nin yerleşik anayasal vesayet odakları bu bina inşaatının durdurulması için var güçleriyle mücadele verdiler ama sonuç tabi ki değişmedi ve Saray tamamlanarak hizmet vermeye başladı.

Bu aşamadan sonra gerek yurt içindeki Merkez ve Paralel Medya mensupları, gerekse bunların yurtdışı uzantıları “Yalnız Sultan”, “Saray’da tek başına”, “Değerli Yalnızlık” gibilerinden manşetler atarak Diktatör! Erdoğan’dan dolayı Türkiye’nin uluslararası arenada gittikçe yalnızlaşmaya başladığı haberlerini servis etmeye başladılar. Ancak Saray, daha ilk günden itibaren dünyanın hemen her köşesinden gelen Devlet Başkanlarını ve Başbakanları ağırlamaya başlayınca kendi yazdıklarına kendileri bile inanmamaya başladı. Vatikan Devlet Başkanı Papa Fransuva 28 Kasım 2014’de Saray’ın ilk ziyaretçisi olurken, onu 1 Aralık 2014’de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 7 Aralık 2014’de Litvanya Devlet Başkanı Dalia Grybauskaite, 18 Aralık 2014’de Katar Emiri Al Sani, 12 Ocak 2015’de Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas takip etti. Bu arada Başbakanlar düzeyinde yapılan ziyaretleri saymıyorum bile.

Şimdiki tartışma konusu Cumhurbaşkanlığı forsunda 16 yıldızla sembolize edilen Türk Devletleri’nin askeri kıyafetlerini giyen karşılama birliği. Tarihte kurulan ilk Türk devleti Büyük Hun İmparatorluğu. M.Ö. 220 yılında kurulan bu devletin kurucusu Teoman. O günden bugüne basit bir hesaplama yaparsak 2235 yıl sonra ilk defa bu devletin askeri, tekrardan miğfer giyip Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda kendini gösterme imkânı bulmuş.

Demek ki Türkler yumurtadan çıkmamış. Biz Orta Asya’dan Avrupa’ya uzanan geniş bir coğrafyada 2235 yıldan beri at koşturup kılıç sallıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihini 1923 gerisine götürmekten özellikle imtina eden Cumhuriyet kadroları, koskoca Türk tarihini 90 yılla sınırlandırmayı beceri saymıştır. Halbuki Türk ve İslâm bilginleri sayısız buluş ve keşfe imza atıp hem kendi medeniyetimizin hem de dünyanın geleceğini şekillendirmiştir.

Biz neler mi yaptık? İlk kağıt fabrikası Bağdat’ta 794 yılında İbn-el Fazıl tarafından kuruldu. Er-Razi kızamık ve çiçek hastalığını keşfederken, Akşemseddin mikrop ve mikroorganizmaları tanımladı. İbn Cessar 10. yüzyılda cüzzam hastalığını teşhis ve tedavi etti. İbn Hatib vebanın bulaşıcı olduğunu bulurken, Kambur Vesim verem mikrobunu buldu. İbn Rüşd retina tabakasının varlığını keşfederken, Ammar ilk göz ameliyatını, Ali bin Abbas ise ilk kanser ameliyatını yaptı. Harizmi matematik ilmine “sıfır”ı kazandırırken, Battani trigonometriyi buldu. Nasiruddin Tûsi trigonometrinin kitabını yazdı. Ebul Vefa tanjant, kotanjant ve kosekantı ilk defa kullanan insan oldu. Ömer Hayyam “binom formülü”nü bulurken, Sabit bin Kurra ilk diferansiyel kitabını yazdı. Gıyaseddin Cemşid ondalık kesiri ilk bulan kişiydi. Zerkali ilk usturlabı yaparken, Biruni dünyanın döndüğünü keşfetti. Fergani güneşin yüzeyindeki lekelerin varlığını keşfederken, Cabir bin Eflâh yıldızların yer ve açıklıklarını ölçen ilk cetveli geliştirdi. El-Cezeri sibernetik ve robotik ilminin uygulayıcısı olurken, İbn Heysem optik ilminin temellerini ortaya koydu. Farabi “ses”in fiziki açıklamasını yaptı. İbn Karara ilk torna tezgâhını, Ebu Firnas ilk uçağı, İbn Yunus sarkaçlı saati buldu. İbn Cabir kimya ilminin babası olurken, Er-Razi saf alkolü, Beşir fosforu, Hazini maddelerin özgül ağırlığını, Cabir bin Hayyan ise atomu tarif edip parçalanabileceğini söyledi.

Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas ile birlikte kameraların karşısına geçen Cumhurbaşkanı Erdoğan bu vesileyle 16 Türk Devleti’nin askerlerini tanıttı. Türk kültür ve medeniyetinin hem şimdiki hem de gelecek nesillere tanıtılması açısından bu girişim son derece güzel bir şey. Bunun benzerleri dünyanın birçok ülkesinde zaten var. Vatikan’da, İngiltere’de, Fransa’da, İsviçre’de, Yunanistan’da benzer tören kıtaları var. Kaldı ki bizden başka dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir uygulama olmasa dahi, bu işi bizim yapmamızdan daha doğal bir şey olamaz. Asker toplum olmakla övünen Türklerin bu özelliğini yurtdışından gelen Devlet Başkanlarına ve misafirlere göstermenin ne sakıncası var ki?

Erdoğan’ın fotoğrafını photo-shop programı ile kendi kafalarına göre yeniden yapılandıran ve “Hababam Sınıfı Saray’da” gibilerinden başlıklarla süsleyip sosyal medyaya servis yapan fındık beyinlilere ne demek gerekir bilemiyorum. Mason localarının geleneksel kıyafetini ya da İskoç eteğini giyip dolaşmayı kendileri için bir itibar unsuru olarak gören yazılı ve görsel medyanın bazı mensuplarının beyinleri zaten böyle bir şeyi almaz.

Hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem de Başbakan Davutoğlu, Fransa’da öldürülen karikatüristler için Paris sokaklarında milyonlarca kişi omuz omuza yürürken aynı hassasiyetin Reyhanlı saldırısında ölen 52 Türk vatandaşına gösterilmesi gerektiğini dile getirdi. Filistin’de bebekler öldürülürken, Suriye’de son üç yıl içerisinde yaklaşık 500 bin insan katledilirken, Irak işgalinde 1 milyon 500 bin, Afganistan işgalinde 250 bin insan ölürken sessiz kalan dünyaya ne diyeceğiz?

Sadece onlara mı?

Gözümüzün önünde gerçekleşen Suriye olaylarına sessiz kalıp, “Katil Esed”e destek veren muhalefet partilerine, sivil toplum örgütlerine, kendini basın mensubu zanneden ve birilerinin maşası konumunda bulunan demokrat aydınlarımıza ne diyeceğiz?

Cumhurbaşkanı Erdoğan çok yanlış yapıyor. Saray’ın merdivenlerindeki askerlere 16 Türk Devleti’nin geleneksel askeri kıyafeti yerine Mason kıyafeti giydirip başlarına da miğfer yerine Yahudi “kipa”sı giydirseydi Erdoğan hakkında yazacak söz bulamaz, onu yere göğe sığdıramazlardı.

Allah’a çok şükür ki böyle bir Cumhurbaşkanımız yok. Darbe sevdalısı İttihat Terakkiciler’den ve Yahudi sempatizanı Masonlar’dan temizlenen 17. Türk Devleti henüz yeni yeni kuruluyor.

Bunada Bakın

SİZLER; MUSTAFA KEMAL’İN DEĞİL ASKERLERİ, İTİNİN PİSLİĞİ BİLE OLAMAZSINIZ…

(Article 258 – 05.09.2019) Son dönemde Türkiye’de yaşanan bazı olaylar toplumun giderek kutuplaştığını ve bu …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hacker Blog Hack Haber